Bağcının hikayesi

Koskoca bir bağ düşünün …. içinde siz ve arkadaşlarınız var … herkes

birbirine eşit uzaklıkta ve yakınlıkta duruyor, bir grup hariç. O grup size
diğerlerinden daha uzak ama birbirlerine daha yakın …
Bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda bağcının sulayıp bakımını yaptığı bu
bahçede yetişen üzümleri hep birlikte paylaşıyorlar … Ama bahçenin
sağlıklı büyümesi için dikkat edilmesi gereken kurallar var … bu
kuralların uygulanmasını sağlamak da bağcıların görevi …. bağcılardan biri
diğerlerinden daha çok ilgileniyor bu konuyla, çünkü o daha çok vakit
ayırıyor bu bağa, bağla bağcı arasında diğerlerinden daha güçlü bir bağ
oluşmuş … Ama bu genç bağcı, bazan bir arkadaşını ham üzümleri yemesin
diye diğer arkadaşlarının önünde uyardığı için, bazan da başka bir
arkadaşının yıkanmamış üzümleri yemesini engelliyor diye bu grubun gözünde
kötü insan oluyor … Ama sanki arada konuşulmayan başka bir sebep var gibi,
artık bağcının en güzel üzümleri yetiştirmesi mi, yoksa bu güzel üzümlerin
onlara rağmen yetişmesi mi nedir, bir husumet hasıl oluyor bu grupla
bağcılar arasında … “Bu bağın toprağını ilk biz sürdük, ilk tohumları biz
attık” diyen bu grup, artık daha gençlerin yeşerttiği bu üzümleri yerken
nedense biraz hoyrat davranıyorlar. Derken bağcı birgün bir hata yapıveriyor
… sonra özür diliyor ama nafile … o gruptan biri tutuyor, diğeri
vuruyor, öbürü “hani bana, hani bana” diyor … Bağcı canı çok acımış ve
gururu incinmiş bir halde diğer arkadaşlarına bakıyor … ama sadece bakıyor
ve bekliyor … bu sırada yardım dilenmiyor, kaveden arkadaşları toplayıp
gelmiyor, sadece bakıyor ve bekliyor … bekliyor ama o bağcı
arkadaşlarından hiçbiri, bildiği herşeyi paylaştığı müstakbel bağcılar,
hiçbiri ama hiçbiri, bağcıya öldüresiye vuran, kellesini isteyen bu grubun
önüne çıkıp da, “tamam, çocuk bir hata yaptı ama sakin olun, neredeyse
öldüreceksiniz çocuğu, onun sayesinde yetişen üzümleri afiyetle yerken iyi
ama bir hata yaptı diye de öldürmeniz gerekmez, onun bu bağa katacak çok şey
i var daha, onu kaybetmektense kazanmaya çalışalım” … demiyor …. öyle
suskun, dayak yiyen bağcıya bakıyorlar … deseler de ne farkedecek gerçi,
bakmışın bağ olmuş, bakmamışın dağ olmuş onlar için farketmiyor, çünkü
onların derdi üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek … Kimse bu grubun bu
bağcıya olan nefretinin sebebini bilmiyor … Aksine biliyorlar ki o bağcı,
yetiştirdiği üzümleri herkesle ama herkesle, o grup dahil kimseyi ayırmadan
paylaşıyor, ve sırf bundan, bu paylaşımdan keyif alıyor. Bunu bildikleri
halde yine de suskun kalıyor o arkadaşları, cesaret edipde bağcıya kalkan
sopaların önünde durmuyorlar, aman diyorlar, sakın biz de bu grubun gözünde
kötü olmayalım, biz herkese iyi davranalım, kimseye taraf olmayalım, ne bağ
yansın ne bahçe … Zaten hemen akabinde bağa yeni bağcılar seçiyorlar, yeni
bir bağ sezonuna yeni ümitlerle yelken açıyorlar …

.
.
.
.
.
.
.
….
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Efendim ? O bağcıya ne mi oldu ? Bilmem, kimse bir daha görememiş onu …
ben de en son, kırılan gururunu kucağına almış ve sepetindeki üzümleri bir
kenara bırakmış bir halde, bağla arasındaki son bağları da kopararak
sessizce uzaklaşırken gördüm onu ….