Bu haftasonu, Denizli’den Denhavk’ın çağrısına kulak verip Çardak yollarına
düştük.
İlk hatamız geç kalmak suretiyle trende yer bulamamak oldu. Daha sonra
otobüslerde de yer bulmakta zorlanarak, Kamil Koç şirketindeki son 2 yeri
kaparak kağan’la acılı yolculuğumuzun kaderini bağlamış olduk.
Cuma akşamı otobüse bagajımızı verirken, “biz Çardak’ta inicez, ona göre
koyun isterseniz” dediğimiz muavin bize garip garip bakarak, “iyi de biz
Çardak’tan geçmiyoruz ki” deyince hemen anlamalı ve vazgeçmeliydik ama devam
ettik: “ee nereden gidiyo bu otobüs peki ?” …. muavin: “izmir üzerinden
abi” …. haydaaa sıççç yani … Neyse biz yine “e biraz uzar o kadar” canım
diyip büyük bi umursamazlıkla otobüse bindik. 8:30’da otogardan kalkan
otobüs 11:30’da harem’e varmayı başardı. Ve bu daha sadece başlangıçtı ..
Yola elini kornadan çekmeyen bir yarış şöförü, ve izmir dolaylarında
uyuklamaya başlayan bir yardımcı şöför ile devam ettik. Ben ne zaman ani bi
fren ile irkilerek gözümü açsam, kağanın saatlerdir (korkudan) uyuyamamak
yüzünden çatlamış, faltaşı gibi bakan gözleriyle karşılaşıyodum. Hey allaam
yaa ne günah işledik ki … Neyse, biz ertesi gün 11 civarı denizliye
yaklaşırken gökyüzünde bulut caddelerinin ilk öncüleri belirmeye başlamıştı
bile. Oysa bizim otogardan çardak minibüsüyle ekibe katılmamız saat 1’i
bulacaktı. Bütün bu paragrafı niye mi yazdım, geride kalanlara ders olsun,
denizli yollarında başka canlar yanmasın diye .. aman diyim ..
Sonunda Çardak’a vardığımızda, organizasyonu düzenleyen Hakim ve Isa bizi
karşılayarak yol yorgunluğumuzu biraz olsun aldılar. Cumartesi günü hava
şartları kalkışa uygun olmadığı için yer çalışması, düğün yemeği,
take-off’ta parawaiting ve maç kutlamaları gibi aktiviteler ile geçti.
Bu arada güzel bir organizasyon gerçekleştirip büyük bir özveriyle bizleri
davet eden ve çok güzel ağırlayan Hakim, Isa ve diğer emeği geçenlere
çok teşekkürler.
Pazar günü erkenden Çökelez take-off’taydık. Ufukta honaz ve diğer yüksek
tepeler üzerinde oluşmaya başlayan 3000+ tabanlı bulutlar günün güzel
gelişeceğine işaret ediyodu. Hakim rüzgar kuzeyli olduğundan ensemizi
yalayan rüzgara aldırmadan, tepenin ısınmasını ve termik çevrimlerinin
başlamasını beklemeye başladık. Niyetimiz, önden kalkan bir termiğe binip
yükselerek Köyceğiz’e uzamaktı .. Evet yanlış okumadınız, 2 günlük sıkı bi
hazırlık süresince hava ve rüzgar tahminleri, haritalar, muhtemel rotalar
herşey hazırdı. İlk planımız, Çardaktan Honaz’a atlayıp, oradan da
Gölgeli dağları takiben köyceğiz civarlarına kadar gitmekti. 100+ km’lik bu
planın ilk aşaması olan take-off safhasının o kadar da kolay
olmayabileceğini düşünmemiştik doğrusu !
Neyse, biz havanın pişmesini beklerken kalkış yerinden ilk termik havalandı.
Biz de hemen hazırlanmaya başladık. Ama biz daha hazırlığımızı bitirmeden,
yaklaşık 1 uzun dakika süren ikinci termik de bizi beklemeden kalktı gitti.
Biz artık kalkışa hazır olduğumuzda artık çökelezin tepesinde bizi gölge
içinde bırakan kocaman bir bulut oluşmuştu bile. Tabii bu gölge yüzünden
tepenin temik aktivitesi azalmış ve biz yine hakim kuzey rüzgarıyla başbaşa
kalmıştık. Bu noktada bir uğursuzluktan söz etmemiz mümkün değil … hayır
hayır kesinlikle değil … neredeyse birbirimizi görmemizi engelleyecek
kadar yoğun, kanadın üzerine silme doluşmuş, hatta ağzımıza yüzümüze ve
kulaamıza kaçmakta ısrar eden, milyarlarca uğur böceğinin içinde herhangi
bir uğursuzluktan söz etmek mümkün değil maalesef. Ben içinde bulunduğumuz
bu salak durumu, denizlili elemanların da aynı ankaralı arkadaşlar gibi,
yerel rekorlarının selahiyeti için bizleri mahsus yanlış tepeye
getirmelerine bağlamayı çok isterdim … meğer ki çökelez diye tutturan biz
olmayaydık :)
Rüzgarın bi anlık kesilmesiyle kendini bastırıcının kucağına atarak
havalanmayı başaran Isa, Erdem ve Murat’ın ardından, ters kalkış yapmakta
ısrar eden kağan ve ben, bizlere bıkmadan yardım eden Akın ve Barış’a
eğlenceli anlar yaşattık herhalde. Hele de benim bi an düzgün esen rüzgarı
kaçırmamak için kanadı tepeye çekmemle “dust deviiil” bağırışıyla indirmeye
çalışmam görülmeye değer bi panikti .. Böcek ve sıcak içinde geçen
dakikalardan sonra daha fazla kasmasak diyerek kalkmaktan vazgeçtiğimiz
dakikada, Isa’dan, pamukkaleden güzel uçulduğu haberini de alarak,
“böcüklerin cehennemi” filmini yarıda bırakarak çökelezi terkettik.
Dinamite vardığımızda, yine termik çevrimlerinin yardımıyla kalkış yapan
arkadaşları gördük. İçi “Uç uç böceği” dolu olan kanatlarımızı yeniden açtık
ve acılı başlayan bir haftasonunu hezimetle bitirmemiş olmak için bi düz
uçuşa razı bir şekilde hazırlanmaya başladık, Ben uçuş tulumumu giymesem, şu
gps’i almasam diye düşünürken kağan da bıkkın bi şekilde beni seyretmek
amacıyla bekliyordu. Neyse ben zaten çökelez’de “full kombat” hazırlanmış
olduğum için, konfigürasyonumu bozmadan o halimle havalandım. Kalkıştan
hemen sonra hiçibişi bulamayarak çökünce inişe doğru gitmeye başladım. Yolda
bulduğum zayıf termiği de ayıp olmasın diye döneyim dedim. Beni çok
yükseltmese de kalkışın önüne geri taşıyan bu termikten sonra sol tarafta
biraz daha irtifa alarak dinamitin üzerine çıkmayı başardım. Bir süre
oralarda irtifamı koruduğumu gören kağan da hazırlanmaya başladı. Kağan ve
Erdem havalandıkları sırada ben kalkış + 1000mt olan irtifamı -6m/s ile
yemekle meşguldüm. Dinamitin az önünde Kağanlar 100 mt önümden roket gibi
yükselince aradığım termiğin nerede olduğunu anlayarak onlara katıldım. Kısa
süre sonra kağanla 180 derece karşılıklı kulak-kulağa termik dönüyoduk,
birbirimizle bağırarak konuşacak kadar yakın termik dönmenin verdiği keyifle
bağıra çağıra bi süre yükseldik. Bu sırada sonradan Erdem olduğunu
öğreneceğim pembe bir atlas da inatla bizi takip ediyodu.
Kalkışın 1000-1200mt üzerindeki inversiyonu bir türlü geçemiyorduk.
Termikler stop ediyor ve bizi inanılmaz vahşi bir türbülansın içine
bırakıyordu. Bizi bulut tabanına taşıyabilecek güçlü bir termiğin
inversiyonu delmesini beklerken hemen önümde kağanın kanadı bi anda sağa
sola saldırdı ve kağanın elleri bi yana ayakları bi yana savrulurken
harnesinin yan cebinden bişeylerin puhh diye fırladığını gördüm. Daha önce
kağanın yerdeki çantasından pantalonunu alan o güçlü termik bu seferde
yan cebinden haritaları çalmıştı !! Bizi nihayet inversiyonun üzerine
çıkaran bu güçlü temikte kağanın haritalarıyla birlikte dönmek çok eğlenceli
oldu, hatta kağan bi ara bi 8 atarak dönüş yönünü değiştirip ters yönde
dönerek gelen haritaları tekrar havada yakalamaya çalıştıysa da olmadı,
az daha başarıyodu ama :)
Biz bulut tabanına yükselirken yaklaşık 40 km esen hakim rüzgar ile zaten
artık pamukkaleye geri dönemeyecek kadar sürüklenmiştik. Hazır 3000
metrelerdeyden, yerdeki Alparslan, Isa ve Can Gül’ün de verdiği gazla
pamukkaleye arkamızı döndük ve yaklaşık 70 km/h lik yer hızımızla denizliye
doğru yaklaşmaya başladık. Bu arada son ana kadar bizi yalnız bırakmayarak
“takım ruhu özel ödülü”ne layık gördüğümüz Erdem de pamukkale yolunda
biryerlere salimen indi.
O gün uçuş hayatımda ilk defa bir büyük şehrin tam üzerinden boydan boya
geçme fırsatını buldum. Gerçekten heyecan verici bir deneyim oldu, Bi yandan
bi terslik anında inebileceğimiz boş alanları kollarken (genellikle futbol
sahaları) diğer yandan manzaranın keyfini çıkardık.
O anki yeni hedefimiz Denizlinin sırtını dayadığı Karcı dağını aşıp arkaya
Tavas’a doğru uzamak idi. Bu arada bu Karcı dağının tepesindeki verici,
haritalarda ’97 WAG için belirlenmiş 3. turnpoint olarak görülüyor.
Kağanla aklımızdan geçen plan, kalan irtifamızla Karcı dağına saldırmak,
bulut tabanına çıkabilirsek Tavas’a geçmek, olmazsa tepenin eteklerindeki
güzel boş alanlara salimen inmek şeklindeydi. Netekim, tepemizdeki Cb’leşip
yağmur yağdırmaya başlayan kocaman bulut, bizi istemediğimiz bir yere
sürükleyen ve kuvvetlenen rüzgar ve kağanın alçak irtifası, bizi yukarıdan
inmek için güzel görünen o alanlara doğru yöneltti.
Bir süre sonra dehşetle bölgenin çok büyük bir askeri alan ve inmeyi
düşündüğümüz boşluğun da askeri atış talim arazisi olduğunu farkettik. Tek
kaçış yönü rüzgara karşıydı ve biz full speed sadece 10 km’lik bi yer
hızıyla ilerliyorduk. Kağan’ın askeri alanın dışına yetişebileceğinden
askerler de şüphelenmiş olacaklar ki, yerde bi hareketlenme oldu ve tarihte
2. defa kağanı etkisiz hale getirmek amacıyla bi manga asker yola çıktı.
Sonuçta son anda askeri alanın hemen dışına inmeyi başardık. Uçarken inatla
kanattan dökülmemeyi başaran son uğur böceklerini de silkeledikten sonra
toparlanarak şehre döndük.
Böylece bir haftayı daha XC’siz kapatmamış olmanın verdiği mutlulukla dönüşe
geçtik. Bizi denizli’de yalnız bırakmayan Isa, Banu, Hakim, Emin, Alparslan
ve diğer tüm arkadaşlara buradan tekrar çook teşekkürler.