Bu yazı Akcalarbros’a ait değil, o vakit havacılık e-mail listesinde Deniz Erenler tarafından yazılmış, beraber gerçekleştirdiğimiz bir gezi:
Month: July 2003
Mission Ankara – Reloaded
Geçen sene de ankaradaki arkadaşların “abi biz burda 100mt’lik tepeden
20-30km kros gidiyoz” gazına gelip, ifadelerini almak üzere hemen bi ziyaret
yapmıştık, krosa mrosa gidemeyince tepede debelenelim derken, bizim
istanbulun canım çimenli tepelerinin verdiği rahatlıkla tepede debelenirken
orta halli bi kayayı da böğrüme yemiştim arada …
Ama ve lakin zaman acının izlerini silebiliyor bildiğiniz gibi. Netekim bu
sene de “abi biz burda 100mt’lik tepeden 90km kros gidiyoz” haberini alınca,
kendimizi bi anda yine racon tepede buluverdik. Aslında tepede buluvermedik,
eteklerinde buluverdik diyelim .. 30 küsur derece kuru çöl sıcağında
tırmanmamız gereken tepeye bakarken, Turkun dede, dağcı Akkiriş, ve tabii ki
mızmız bro’nun serzenişlerini duymalıydınız :) Eee, tabi burada iyi
alışmışlar, Ormanlısı Gürlesi, hepsi birer cennet mekan, ne yürüyosun ne
terliyosun, ankaranın taşlı tozlu tepeleri zor geldi o sıcakta .. Ama
olsundu, ben karghamın tozunu yerde bırakmam deyip vurdum tepeye, onun adına
racon tepenin tozuna yüzüm sürmeye …
Neden sonra tepenin makul bi yerinde höynk höynk diye solurken buldum
kendimi, amma hamlamışız bre .. Hava da ufaktan güzelleşmeye başladı bu
arada, termik çevrimler başladı felan, neyse hazırlandık biz, termikler bi
kaldırıyo bi indiriyo, lunapark eylencesi gibi, ama tepedeki kayaların hiç
şakası yok yani .. Termik patladığı zaman rüzgar hızı kanatlarımızın
limitlerine gelip dayanıyo, bi anda tepede ampül moduna geçiyoruz, speed
kulak ne varsa abanıp kıçımızı anca kurtarıyoruz tipinde bi hava söz konusu.
Bu arada bi türlü kopamıyoz tepeden, ben habire Can, Maho, Eren, Çağatay,
Aycan, Hasan gibi o tepenin “racon”unu bilen elemanları kesiyorum devamlı
tabii. Böyle böyle bi bi saat kadar havada debelendikten sonra ben mola
deyip tepeye indim su ekmek ne varsa servis alıyorum, bu sırada Can çıktı
yine, “abi gelin kaçırmayın” felan diyo, ama bu sırada termik patlamış yine
havalanmak ne mümkün, zaten termiğe inancımı da yitirmiş durumdayım, kalkcaz
da ne olacak, yine tepenin dibine düşcez diye ben salladım yine. Bu sırada
Çağatayla Can tepeden öne doğru açılıp orada bişiler buldular ve çalışmaya
başladılar, zayıf bi termikte kuvvetli rüzgarda tepeye doğru drift ola ola
tepenin üzerine geldiler, ve o anda o önemli karar anı gelip çattı:
Tepe+100mt ile gemileri yakıp arkaya kopmakmı yoksa ya allah speed diyip
tepeye geri dönmeye çalışmak mı ? Valla benim kros kitabımda hayatta böle
bişi yazmadığı için ben iyi ki bu adamlara uymamışım diyip mutlu mutlu
onları seyretmeye devam ettim, bu laleler gidip 2km sonra patlıycaklar, ben
ise o meşhur akşam 5 termiğini yakalayıp üzerlerinden geçecem nihohaha diye
düşünüyodum. Fekat nedense, tepenin arkasında termikten düşüp mal gibi
inmesi gereken arkadaşlar inceden inceden kararlı bi şekilde yükselmeye
devam ettiler bişekilde.
Bu arada Can’la devamlı telsiz bağlantımız var:
– “Can, can, abi durum nedir ?”
– “Pıhhh pıhhh, abi tepe+500mt, 7km oldu”
– “İyi güzel, inişte dikkatli olun” (hain hain sırıtılır, ineceklerinden
eminiz ya)
Yarım saat sonra Can’ın babası evlat hasretine dayanamayarak, bize bi haber
alıp almadığımızı sorunca, ben nasıl olsa patlamıştır oralarda bi yerde
lavuk diye gayet isteksizce tepenin zirvesine çıkıp telsizden bi daha
seslendim:
– “Can, Can, Hakan”
– “sszzzzhhhh, söle abi (rüzgar sesiyle karışık)”
– “abi nerdesin, baban merak etmiş bak ?”
– “hşşşşsss, abi ben 2500mt, 32km, devam ediyorum, konya yolunun az
aşağısındayım”
– (hasss ….)”hadi ya, ne guzel, baban merak etmiş de …”
En son Can’ın 57 km’de sağlimen indiğini öğrendik. Çağatay ise, her evsahibi
pilotun yapması gerektiği gibi sağduyulu davranarak, misafirlerini
bekletmemek için yola yakın ineyim, bir an önce geri döneyim demiş, saolasın
abi :)
Bu arada hani akşamüstü rüzgar azalacak, termikler güzelleşecekti ya ? ….
(neyse küfretmiim şimdi:)
Neyse biz toparlan akşam için alışveriş yap, Barış Bilir’in evini ara derken
geç bi saatte mangalın başına oturduk nihayet, valla kargha’cım kaçırdığın
kadar ve hatta daha fazlası vardı maalesef :) Evsahibimiz Barış’a çoook
teşekkürler.
Ertesi gün, yine racondayız, bu sefer yürümemek için zavallı arabayı dağa
taşa vurduk ama başaramadık, tabii ki yine yürümek zorunda kaldık, bu sefer
bizim ekipten ben hariç herkesin “bi daha gelenin …” dediğini bizzat
duydum :)
Bu sefer hava biraz daha sakindi, patlak termiklerle arası iyi olmayanlar bu
sefer uçabilme fırsatı buldu. Hatta bu sefer hava biraz fazla sakindi,
termik çevrimleri arası tutunmak pek mümkün olmuyodu. Böyle böyle kan ter
içinde debelenirken bi ara bu sefer mahoyla eren’in çaktırmadan tepenin
sağına kaçarak ufaktan yükselmeye başladıklarını farkettim, haber de vermiyo
köfteler ! Ama bu sefer kararlıyım, peşlerini bırakırmıyım hiç, onlar üstte
ben altta, başladık termiği dönmeye, bunlar klasik ankara tarzında,
tepe+100mt ile arkaya drift olmaya başladılar, ben sıfırları dönüyorum,
şimdi bu heriflere uyup arkaya dönsem bi türlü, dönmesem bi türlü, bi süre
tepenin üzerinde/arkasında kopma noktasında kararsızlık içinde debelenip
durdum, bi yandan düşünüyorum, hep beraber kopabilirsek iyi de, hep beraber
inersek, onların da inmiş olması benim yürüyeceğim yolu kolaylaştırmayacak,
bu arada onların kopup benim patlama ihtimalimi düşünmek bile istemiyorum !
Dedim ben şu tepenin üzerine geri döneyim, biraz daha irtifa alayım,
çıkabilirsem arkadan yakalarım elemanları, işimizi garantiye alalım. Sonra
bi baktım Eren termiği bırakmış taş gibi iniyo, tepeye dönmeye çalışıyo,
maho ise hala arkalarda bi yerde sıfırları dönüyo. Sonrasında o da tepeye
dönmeye karar vermiş. Bu arada ben tepe+100mt’deyim, aşağıya baktım, millet
yine tepeye inmiş belli ki termik bitmiş, birazdan ben de inecem, dedim
kalan irtifayla biraz öne açılayım, olmadı arka rüzgarla tepeye dönerim
hemen .. İlerde gözüme kestirdiğim nokta ovanın ortasında bi tepecik,
üzerinde de kocaman bi elektrik direği, dedim koparsa burdan kopar bu meret,
netekim çalışıyodu, +1’lerle tepe+500mt’yaptım, irtifada terimi soğuttum,
fotoğraflarımı çektim ve istanbullu pilotların namusunu kurtarmış olmanın
mutluluğuyla tepeye dönerek günü bitirdim.
Uçuşlarımız beklentilerimizin altında kalmış olsa bile (ki bunun aslında
bizim beceriksizliğimiz olduğu Can tarafından yüzümüze vurulmuş oldu:)
oradaki arkadaşlarımızın bize sunduğu mükemmel dostluk ortamı herşeye
değerdi, tekrar teşekkürler.
Bu arada şu ankararlılara istanbulun güzide uçuş yerlerini göstermek için
sabırsızlanıyoruz, haberiniz olsun :)