Sene doksanların ortaları, ben diyeyim ’94, siz deyin ’96 .. Bugünün
şartlarına göre çok yetersiz, pratik ağırlıklı bir eğitimin ardından,
black magic’li kulup ile birlikte takılma dönemi de sona ermiş…
Kanatsız ama çok hevesli bir uçma sevdalısı olarak, bir sene boyunca
part-time çalışarak para biriktirip kendi “ilk” kanadımı almaya hazırım.
Tabii 2. el bişeyler bakıyorum.
O sene, dünya hava oyunlarının bir sene öncesi, THK türkiyeden pilot
takımı seçmeye çalışıyor, deneme yarışmaları yapılıyor, Denizlideyiz.
Etrafımızda yabancı yarışma pilotları, hatırlayanlar bilir Apco Zen ve
UP Escape zamanları ve piyasada çok uygun fiyatlarla 2. elleri var. O
zamanlar insanlarda sağduyu bugünkü kadar körelmemiş olduğundan bu
kanatlara sulanmaktan vazgeçtim. Ardından en büyük 2. el piyasasına,
ölüdeniz’e düştük. Gel kanat git kanat derken bi tane Apco Spectra düştü
amma biraz iricene, olsun dediler bu iyi tartar az çöker, hem seneye de
giyersin … Kanat 95-115kg “hook-in” yani kanat hariç pilot+harness.
Ben o zamanlar 76kg tığ gibi delikanlıyım,
harness+yedek+bot+eldiven+don+kask+çukulata filan derken anca ucundan
alt limiti yakalıyoruz gibi, eh ne yapalım idare ederiz deyip
paracıkları bayıldık, cicimizi aldıık.
Black Magic’lerden Spectraya geçince biraz afalladık tabii, kanat inmiyo
neredeyse ! Havada biraz fazla sallanıyorum gibi hissediyorum ama
yiğitliğe bok sürdürmüyoruz, “herkes böyle hissediyo”, “bu modeller
böyle”, ya da “zamanla alışıcam” gibi kendi kendime telkinlerle hava
saatimi arttırmaya çalışıyorum. (Hani şu 5 dakikaları bile
log-book’unuza yazdığınız dönem :)
Bu arada korumalı harness ve vario gibi ileri seviye (!) ekipmanları da
zaman içinde tamamlamışım. İlk fırsatta ölüdenize “termik” uçmaya
gittim. Artık nasıl denk geldiyse, benim yanımda beraber uçacağım bir
arkadaşım yok, bi tandem transportuna binip çıkıverdim yukarı. Eh ne de
olsa 1700’den 10 kadar uçuşum olmuş, artık yalnız da uçarım herhalde ?
Neyse geldik biz 1700’e, tam inmeye yeltenicem, hoop araç hareket etti,
hemşerim yolculuk nereye, cevap: 1900’e ! Hmm, oradan daha önce hiç
uçmamışım ama diyorum hele bi çıkalım bakarız .. Neyse çıktık biz
1900’e, sordum tandemcilere nasıl gidiyoz burdan ölüdeniz’e, dediler
atla burdan sonra sola 1700’e dön, irtifan varsa 1700 üzerinden, yoksa
daha ilerden bi daha sola dön denizi göreceksin şaşırma, ordan sora sora
ölüdenizi bulursun !
Demeye kalmadı 5 dakka içinde herkes uçup gidiverdi ! Kaldık mı 1900’de
tek başımıza … Amma kendimize güvenimiz tam, rüzgar 15-20 km/h’lerden
efil efil, eh ters kalkışın da ustasıyız ya, ne gam :) Neyse serdik
kanadı, son kontroller derken çektik tepemize, hoop iki adımda
havadayız, ammann dedim termik dedikleri bu olsa gerek zira roket gibi
yukarı doğru gidiyorum, kalkış denen yer aşağıda kalmış bi anda,
hızlanan kalp atışları arasında kanada verilen titrek, yetersiz ve geç
kumandalar … Böyle geçen birkaç uzun saniyenin ardından teorik
bilgileri uygulama zamanının geldiğine kanaat getirdim: “Termikte
dönülerek yükselinir”. Sola doğru hafiften bi dönüş, ancak dönmek için
henüz erken(miş), termik çıkışında zaten “ultra-light” wing-loading
(kanat-yüklemesi diye tercüme edelim) olduğundan sol taraftan gayet
rahat bir %70 oranında kapanma…. Ağzımdan “HASS..” çıkarken beynim
yine o zamanın teorik bilgilerini süzerek yapılması gerekeni buluyor:
“%50’ye kadar olan kapanmalarda sadece kapanan taraf, daha büyükse her
iki fren pompalanır”. Ardından kamerada kollarını çaresizce çırparak
dağa doğru düşen bir pilot görüyoruz. Kanat sağolsun zaten kendi kendine
açıldı ancak arka rüzgara dönmüş, irtifayı da yemiş olduğumuzdan,
korkunç bi hızla büyüyerek gelen dağı ıskalamak mümkün olamadı maalesef.
Sonraki günlerde kırılan ayağımın ve gururumun iyileşmesini beklerken
“Bir musibet, bin nasihatten yeğdir” sözünün anlamını da böylece
öğrenmiş oldum. Akabinde kendime uygun 75-95kg aralıklı gerçek ilk
kanadım olan sıfır Edel Atlas’ımı aldım ve benim asıl uçuş hayatım ondan
sonra başladı. “Doğru” kanadın ne demek olduğunu da böylelikle “tecrübe
ile” öğrenmiş olduk.