Babadağ – Kalkan XC

Geçen haftasonu ölüdenizdeydik, niyetimiz kurtarma botlu, can yelekli,
aşağıdan telsizli bi siv yapmaktı ama olmadı maalesef. Onun yerine hazır
gitmişken boş durmayalım diyerek flat spin ve stall hariç diğer siv’leri
kendi başımıza tekrarladık.

Cuma ve C.tesiyi bu şekilde geçirdikten sonra pazar günü rodrigez
bros.’larla beraber kendimizi 1900 kalkışının üzerinde 2600 mt’de bulduk.
Rodrigez’ler termikte çıkıp çıkıp yanımızdan döne döne aşağıya iniyor sonra
yine çıkıyolardı. Emre yeni kanadına alışmaya çalışırken, Ömer ve Mustafa
kelebeklere doğru gidip gidip geliyolardı. Bu arada her 3 gün de mendos’un
arkası, çal dağı, eşen ovasının kuzeyi ve akdağlar üzerinde Cb’ler
oluşuyordu.

Pazar günü 2700 mt civarına yükselen bulut tabanı ve eşen ovasının üzerinde
oluşan bulut caddelerinin gazıyla biz akçalar bros. olarak bi halt yedik ..
2600 mt’de bana katılan kağan ile babadağa arkamızı dönerek gemileri yaktık.
Bu sırada hornet sp’yi test için alan yiğit ve yeni hornet’ine alışmaya
çalışan emre bütün ısrarlarımıza ve gelmezlerse üzüleceklerini uyarmamıza
rağmen bizimle gelmediler.

Dağdan ayrıldıktan sonra uzun bir süre termik bulamadık. yaklaşık 1500 mt
irtifa yiyerek eşen ovasının başladığı tepelere ancak yetiştik. 7/8 bulut
oranı olduğundan yerden termik kaynağı bulmak zor oluyordu, bi yandan “keep
on the sunny side, always on the sunny side” şarkısını endişeyle
mırıldanırken diğer yandan aşağıda güneş gören bi tepe/sırt bulabilmek için
debeleniyoduk. Endişeli geçen birkaç dakikalık arayıştan sonra bizi yine
bulut tabanına taşıyan zayıf termikleri bulunca biraz rahatladık. Zaten
belli bi irtifadan sonra bulut termiğine girince ondan sonrası çok kolay
oldu. Bi ara tepemizdeki bulut bizi +6 varioyla çekince biraz endişelenmedik
diil tabi ama buluta girmeden hemen uzadık oradan. Eşen ovasının üzerinde
oluşan bulutları takip ederek karşı tarafa1500-2000 mt irtifa ile yaklaştık.
Sağ önümüzde Kalkan ve sol önümüzde Dumanlı dağları vardı. O anki irtifamız
Kalkan’a direkt süzülmeye yeter gibi görünüyordu ama yolda eşen ovasının
meşhur sea-breeze (deniz meltemi) ile karşılaşma ve oracıkta zıçma ihtimali
vardı. Diğer yandan ise Dumanlı dağlarına yamanıp yamaçtan yamaçtan Kalkan’a
gitmeye çalışmak daha mantıklı görünüyordu ama beni tek endişelendiren
etrafta o kadar bulut varken Dumanlı dağının tepesinin masmavi olmasıydı.
Kağanla telsizden bu konuyu biraz yorduktan sonra kendimizi Dumanlı’nın
eteklerinde bulduk. Bulunduğumuz bölge hala gölgede olduğu için temik
aktivitesi çok zayıftı, ayrıca alçalan irtifada kendini hissettirmeye
başlayan vadi rüzgarı, lee-side (rüzgar arkası) termikleri çok türbülanslı
hale getiriyodu.

Orada kritik bi karar vermem gerekti: çalıştığına (termik olduğuna)
inandığım bi bölgeye süzülmem gerekiyodu ama ya olmaz da bulamazsam çok kötü
biyerlere mecburi iniş yapmak zorunda kalabilir ve hala yürüyo olabilirdim.
İçimdeki şeytan “git abi orda termikler bak bütün kuşlar filan orda
yükseliyo işte daha ne bekliyosun hazır irtifan varken gitsene salaaak” diye
bağırırken diğer yandan melek rolundeki kağan “abi gitme bak valla sıçarsın,
inersin dağa taşa, başına bişi gelse kimse kurtaramaz seni, 3 gün yürürsün
de yine dönemezsin, dağ orda duruyo başka zaman gideriz, gitmeee” diye
beynimi yıkıyodu. Zaten abuk subuk termiklerle boğuştuğum acaip türbülanslı
bi noktada “gitmeeee, giiitmeeee” diye bi türlü susmayan telsizimin
dağıttığı konsantrasyonumun neticesine bi de tereddüt eklenince o caanım
termikli bölgeye gitmedim ve acı acı sink’meye başladım. Bu sırada Kağan son
yaklaşmasını yapmaktaydı, onun indiği yeri gördükten sonra nasıl yetişicem
allahım ben oraya diye debelenmeye başladım, kağan’ın indiği yer çok geride
kalmış, ben ise arka rüzgarla arayı baya bi açmıştım, geri dönmek
istediğimde ise beni kafa rüzgarı karşıladı. Neyse, arada bulduğum termik
parçacıklarını da kullanarak kağanın indiği yerin üzerine varmayı başardım.

Artık iniş safhasına gelmiştik. Kağan iner inmez telsizden yer rüzgarını
sorduğumda bana verdiği cevap “ne biliim ben dur bi işiyim önce patlıycam
şimdi” oldu .. kanadı yere iner inmez pergelleri fazla açmadan koşarak en
yakın ağaca varmaya çalışmasını yukardan seyretmek çok eğlenceliydi, hele de
bu işi indiği noktaya her yönden akın eden köylü çocuklar yetişmeden yapmak
zorunda olması olaya ayrı bi tat kattı valla … Sonunda lütfedip bana
yerdeki rüzgarı söyledi: batıdan hafif … buna göre ince uzun ve hafif
eğimli bi tarla olan iniş yerine yaklaşmamı ayarladım ama son yaklaşmada bi
tuhaflık var, habire yana kayıyorum .. ama bu şey demek .. anaaa hani rüzgar
batıdandı len, bal gibi güney esiyomuş, hass, son anda bi manevra, çoktan
tarlaya doluşmuş olan çocukların arasına güzel bi iniş ..

Sonuçta Kalkan’a varabileceğimiz bir havayı nasıl çarçur ettiğimizi
düşünürken, aslında şeytan melek, melek de şeytan mıydı acaba diye
düşünmeden edemedim. Aynı günün akşamı haritaları inceledikten sonra “lan
gidermişiz bee” diye ititraf eden kağan da beni dizginleyerek yediği haltı
kabul etti zaten .. Ahh bee Kalkan’a bi varsak, zaten ordan sonra Kaş
allahın emri olurdu yani .. neyse bi dahaki sefere diyelim artık ..

Bu arada haritaları incelediğimizde, Dumanlı dağının arkasından sinekçibele
bir geçiş olabileceğini gördük. Oraya kapağı bi atsak ordan aktarmalı
Antalya hayal olmayabilir, şöle bi düşününce bi gün Babadağdan kalkıp 100+
km ile antalyaya inmek fikri çok hoş geliyo kulağa, ıııınnnn ıııııınnnnn yok
mu gaza gelen ?

Leave a Reply